Ulus ve ulusal egemenlik nedir?
Ulus, bir ülkede "birlik ve beraberlik sağlama" projesinin adıdır. Ulusu oluşturmak için ülkedeki başat (dominant) etnik, dinsel, sınıfsal gruplardan biri Devlet’i temsilen üst-kimlik’i belirler ve başat olmayanlara yani alt-kimliklere empoze eder.
Yalnız, kendi alt-kimliğine saygı karşılığında bu üst-kimliği kabule (yani devlete itaate) hazır insanlar varken, bu işi zorla yapmak mümkün değildir. Yoksa "birlik" yapayım derken "teklik" yaparsın ve isyan çıkar. Devletin, ulusun içindeki alt-kimliklere saygı gösterdiği oranda toplumsal barış oluşur, göstermediği oranda da toplumsal çatışma.
Buradan egemenlik kavramına geçiyoruz. İki anlamı var:
- Dış anlamı: Diğer devletlerle eşitlik. Bunun ön koşulu bağımsızlıktır. Bağımsızlık, bir devletin egemenliğinin uluslararası planda yalnızca kendi iradesiyle (imzaladığı antlaşmalarla, vs.) sınırlanabilmesidir.
- İç anlamı: Ulusal egemenlik, toplumsal sadakatin sınıfa, hanedana, aşirete vs.’ye değil, yalnızca "ulus"a yönelmesi demektir.
Tamam da, hangi ulusa? Çünkü ulusal egemenlik, bağımsızlık kavramına sığınacak bir ulus-devletin içerdeki alt-kimlikleri "ezme lisansı" anlamına gelmez. Tam tersine, ancak alt-kimliklerin devlet tarafından ezilmediği oranda gerçekleşir. Tarihsel bakarsak: 19. yüzyılda "çoğunluğun iradesi" olarak tanımlanan demokrasinin 21. yüzyıldaki tanımı artık "alt-kimliklere saygı"dır.
Fakat azgelişmiş ülkelerde iç dinamik çok tembeldir ve bu yüzden 19. yüzyıla takılmış durumdadır. Böyle olunca, iki çözümden birini tercih etmek gerekir: Ya "Benim olsun, 19. yüzyıl olsun" denecektir veya ülkeyi Batı demokrasisiyle tetikleyip 21. yüzyıl tercih edilecektir.
Farkındaysanız, bu, ulusal egemenliğin iki anlamının birbiriyle çatışması demek. Çünkü dış anlam "bağımsızlık" adına dış müdahaleyi reddederken, iç anlam "toplumsal barış" adına demokratik müdahaleyi öngörüyor. "Başımızın belası" dediğimiz dış müdahale kavramı da işte böyle kafa karıştırıcı bir durumda devreye giriyor.
|